Batı'nın Deli Gömleği


Ne zamandan beri bir Atilla İlhan kitabı okumak istiyordum, kısmet Batı'nın Deli Gömleği'neymiş. Kitap yazarın 1977-1979 yılları arasında yazdığı yazılardan oluşuyor. O yıllar içinde yaşanılan olayları, bunlar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini, bunların gelecekteki olası yansımaları ve Türkiye'nin neler yapması gerektiği konuları kitap boyunca altı çizilerek vurgulanıyor.

Kitapta yoğun bir şekilde "sistem"den bahsediliyor. Kapitalizm ile bir tutulan sistem kavramının ne menem bir şey  olduğu ve bu konuların Türkiye özelindeki değerlendirmelerini net bir şekilde görebiliyorsunuz. Atilla İlhan'ın kitabında birçok kez vurguladığı konulardan bir tanesi; kültürel, siyasi, askeri vb. her açıdan kendi ayaklarımız  üzerinde durabilen bir ülke olmamızın gerektiği, eğer herhangi bir konuda başkalarına bağımlılığımız olursa, bağlı olduğumuz kurumlar veya devletler tarafından bir şekilde olumsuz etkilenebileceğimiz gerçeği. Burada kurum olarak IMF ve Dünya Bankası, devlet olarak da özellikle Amerika üzerinde duruluyor. Diğer taraftan sahip olduğu siyasal görüşün de etkisi ile, o zamanki adıyla Sovyetler Birliği'nin yardım ve destek alınabilecek bir ülke olduğunu da özellikle belirtiyor. Bu belirtiminde Kurutuluş Savaşı yıllarında alınan yardımları referans olarak gösterip, Sovyetler'den yardım almanın onların ideolojilerini de almak anlamına gelmediğini belirtiyor. Diğer taraftan belki de kitabı en etkileyici yapan noktalardan bir tanesi de bahsettiği tüm konuları ve düşünceleri yakın geçmişli kaynaklar, yazılar ve raporlar göstererek desteklemesi. Yani yazılanların hiçbirisi tahmin veya olasılık olarak kalmayıp mutlaka bir referans ile destekleniyor.

Kitapla ilgili özellikle dikkat çekici konulara gelirsek; AET(Avrupa Ekonımik Topluluğu) ve Ortak Pazar'dan bahsederken Güney Avrupa ülkelerinin (İtalya,İspanya ve Portekiz) ülke gruplaşmaları esnasında kuzeydekiler tarafından pek hoş karşılanmadığının, kuzeydekilerin güneydekilere bir nevi asalak olarak baktığını ve bunun orta vadede bazı sorunlara yol açabileceğini söylüyor ki, bunu günümüz Avrupa Birliği'nde de görüyoruz. Diğer taraftan 2000'li yılların başında tepeden inme bir şekilde ülke ekonomisinin başına getirilen Kemal Derviş'in aslında bu işi 2. kez yaptığını, benzer şekilde bir gelişin 1970'li yılların sonunda da olduğunu yine kitaptan öğrenebiliyoruz. Ayrıca Devrim arabaları projesinin hiç de halk arasında bilindiği gibi bir skandal sonla bitmediğini, yapıldığı zamanki şartlar göz önüne alındığında ne kadar başarılı bir iş olduğu, aslında ne olursa olsun devam ettirilmesi gerektiği, geçmişinin de 1928'lere kadar uzandığını öğrenebiliyoruz.
Kitaptaki öne çıkan konular arasında; Osmanlı'nın son döneminde yapılan yanlışları gözden geçirip, Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan doğruları belirtmesi, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik önemini, Ortadoğu bağlantısının ve Kıbrıs hayati değerde olmasını anlatan yazılarda var.

Sıradan bir insanın önyargılarını yıkarcasına, sahip olduğu sosyalist dünya görüşüne bağnaz bir şekilde bağlı kalmadan, yazılarında Demirel'in yaptıklarını övüp, CHP'nin politikalarını sarsıcı bir şekilde eleştirdiği de görülüyor. Kendi ayaklarımız üzerinde durabilme desturuyla ilişkilendirerek altını çizdiği noktalardan birisi de ağır sanayi hamlesi. Böylelikle bir tarım ülkesi olmaktan kurtulup, sanayileşen ve endüstri alanında artı değer üretebilen bir ülke olmamız gerektiğini tekrar tekrar belirterek, bir nevi Erbakan'ın bir numaralı projesine de selam çakıyor.     

O yıllarda içinde bulunan kötü durumu, kurulan koalisyon hükümetlerinin kendi aralarında el değiştirmesini, Türk insanının sıkıntılarının ve gelecek nesillere aktarılacak sorunların sebebi olarak tek bir şeyi görüyor: Sistem. Maddi, askeri, kültürel her ne alanda olursa olsun dışa bağlı olduğumuz sürece asla iyi bir noktaya gelemeyeceğimizi, bağlı olduklarımızın bizi her zaman kendi isteklerine göre yönlendireceklerini ve bizim bundan mutlaka kurtulmamız gerektiğini belirtiyor. Ve bu işin kesinlikle ve kesinlikle sistem içinde kalarak yapılamayacağını, bu süreç boyunca ihtiyaç duyacağımız desteğin bizi kendisine bağlama şartı koşmayan ülkelerden ve genellikle batı değilde doğu tarafına dönülerek yapılabileceğini belirtiyor.

Bahsi geçen yıllarda ben henüz doğmadığım için yazılar benim için, geçmişe yönelik bilgi verme durumundaydı. O yıllarda gençlik ve sonraki dönemlerini yaşamış ve şu anda içinde bulunduğumuz dönemi bir de geçmişe bakarak değerlendirmek isteyenler için mutlaka okunması gereken bir eser. Genel resim içinde göremediğiniz ama orada olduğunu hep bildiğiniz gerçekleri hiç çekinmeden insanın yüzüne çarparak anlatıyor Atilla İlhan yazılarında.

Sonuç olarak; aradan yaklaşık 35 yıl geçmiş ama maalesef değişen bir şey yok...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ortalamanın Sonu

Çocuk Aktivite Merkezleri

Can Yayınları-Mini Kitap Serisi