Ortalamanın Sonu


Webrazzi 2017 Commit’in açılış oturumunda İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Eskiden ATM üzerinden yapılan işlemlerde müşterilerimizin doğum gününü kutlayan bir mesaj gösterirdik. Karşılığında da müşterilerimizden ne kadar memnun olduklarını ifade eden mektuplar alırdık. Son zamanlarda bu uygulamadan dolayı “Zaten herkesin doğum gününü kutluyorsunuz, bana özel bir kutlama/hediye uygulamanız yok mu? ” şeklinde eleştiriler almaya başladık. Artık insanlar her şeyin kendilerine özel olmasını istiyorlar. Biz de bankacılığı bu şekilde değiştirmek istiyoruz.” dedi. Ortalamanın Sonu da bu bakış açısının hayatın her alanına yayılmasını hedef alan bir anlatım içeriyor.

Kitabın başlangıç bölümü, bugün genel olarak hayatımızın her alanına etki etmiş ortalamacı yaklaşımın ilk olarak nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Her ne kadar kitabın genel teması bu yaklaşımın bir antitezi şeklinde olsa da, ortalamaya göre inşa edilen eğitim, işyeri vb. organizasyon sistemlerinin başlangıç döneminde ne kadar iyi sonuçlar ortaya çıkardığını anlatarak yıkmak istediği sistemin geçmişteki başarılarının hakkını veriyor. “Gündelik hayatta yapılanların yavaş yavaş kayıt altına alınması veriyi oluşturuyor, veri de plan program yapabilmeye olanak tanıyan ortalamaların hesaplanmasını sağlıyor” yaklaşımı başlangıç aşamasının mantığını açıklıyor. Bir sonucun ortalamaya ne kadar yakın olması mı yoksa ortalamadan ne kadar sapmış olması mı başarıdır sorusunun sorulmaya başlaması aslında ortalamacı yaklaşımın sorunlu bir görüş olduğunu ortaya koyuyor. Ama bu noktada eğitimden sağlığa, askeriyeden üretime kadar bir çok alanda insanların bireyselliğinin ön plana çıkarılmasının getirdiği mali yüke karşılık ortalama değer üzerinden yapılan yaklaşımların organizasyonel kolaylığı, ortalamacı yaklaşımın hızlı ve uzun yıllar sürecek şekilde hayatın her alanına yayılmasını sağlamış.(Değerleri o zamanlarda belirlenmiş ve günümüze kadar gelmiş en bilinen örnek olarak BMI(Vücut Kitle Endeksini) verilebilir.) Taylorizm başta olmak üzere günümüze kadar gelen bu yaklaşımın değişen dünya ile birlikte kişi bazlı olacak şekilde ele alınması gerektiği de ilerleyen bölümlerde açıklanıyor.

Yazar ortalamacı yaklaşımdan çıkarak bireysel özellikleri ön plana çıkaran sistemi 3 ana prensipte açıklamaya çalışmış.
·         Dalgalılık Prensibi : Kişisel değerlendirmelerin tek boyutlu yapılmasının yanlışlığını vurguluyor.  Bu prensip için; diploma notunun tek bir değerden oluşması o  kişinin mezuniyet başarısı açısından pek de bir anlam oluşturmaz, detayına inip kişinin hangi derslerde daha başarılı hangilerinde daha başarısız tespitinin yapılması kişiyi değerlendirme açısından daha doğru sonuç oluşturur örneği verilebilir.

·         Bağlam Prensibi : Aynı kişilerin benzer durumlar için farklı ortamlarda farklı tepkiler verebileceği noktasına vurgu yapıyor. Bu prensip de; evde ailesine karşı sessiz ve içine kapanık olan bir çocuğun “kafa dengi” arkadaşlarla bir araya geldiği okul ortamında haylaz ve yaramaz olabileceği örneği ile açıklanmış.

·         Yollar Prensibi : Yollar prensibi ise; gerçekleştirmek istenen hedef için her zaman belli ve sabit bir yol olmadığı, insanların bireysel özelliklerini ön plana çıkarak farklı çözüm yolları bulabilmeleri ile alakalı. Örnek olarak da, her bebeğin yürüme öncesinde emekleme dönemi geçirmediği bazı bebeklerin (bilinen standartların aksine) direk yürümeye başladıkları verilmiş.
Bu prensipler gerçekten de günümüz değerlendirme koşullarının defolarını ortaya çıkarıcı nitelikte. Okulların öğrenci, işyerlerinin çalışan vb. seçimlerin değerlendirmelere göre yapılan yerlerde bu prensiplere önem verilmesi hem kurumların verimi/başarısını arttırıcı yönde olur hem de kişiler kendi özelliklerine göre daha doğru pozisyonlarda yer alırlar. O yüzden yazarın “kısmi” sistem eleştirisi niteliğindeki bu yorumlarına katılmamak mümkün değil.

Diğer taraftan; kitabın belli yerlerinde yazarın kendi hayatından örnekler vermesi NLP (Neuro Linguistic Programming) tarzı bir yaklaşım oluşturmuş. Eğitim kitap boyunca yazarın en çok üzerinde durduğu konu olarak dikkat çekiyor. Buna paralel olarak, bilinen üniversite diplomaları yerine ihtiyaç kadar kurs/sertifika programları ve kişinin içeriğini kendisinin belirleyeceği ders listeleri gibi radikal fikirler görebiliyorsunuz. Bireysel özelliklere göre öğrenmenin ayarlanması kısmında; herkesin öğrenme zamanın farklı olabileceği o yüzden eğitim modelinin de buna göre ayarlanması gerektiği görüşüne de katılmak pek mümkün değil. Bu görüşe; bir konuyu hızlı öğrenen kişi, eğitim süreci içinde başka şeyler de öğrenmek için zaman yaratır bu da yavaş öğrenene göre daha başarılı olma ihtimalini arttırır veya eğitimde aynı konunun farklı kişiler tarafından farklı sürelerde öğrenilmesini kabul edilebilir olur ama aynı şey iş hayatında gerçekleştirilemez gibi karşı fikirler üretilebilir.Bu konularda yazarın kendi göre haklı olduğu noktalar mutlaka vardır ama ,çoğu insanın eleştirdiği sistem içinde eğitilmesi ve bulunduğu noktaya gelmesi sebebi ile, fikirlerinin hayata geçmesi çok da kolay görünmüyor. Kitabın son bölümünde Amerikan Rüyası'nın bireyselci yaklaşımın en güzel örneği olarak gösterilmesi, buram buram propaganda kokmasından dolayı bana göre kitabın değerini düşürücü bir etki yapmış.


 
 Master Algoritma Kitabı'ndaki düzeltmeleri içeren sticker

Aslında bu kitaptan önce Master Algoritma isimli kitabı okuyordum. O kitaptaki bazı üslü ifadelerin yanlış yazıldığı ile ilgili bir sosyal medya paylaşımı sonrasında kitabı basan Paloma Yayınevi hatasını kabul edip telafi etmek için posta adresini gönderen kişilere kitaptaki yanlış kısımların düzeltmesini içeren sticker’lar göndereceğini söyleyen bir tweet attı. Bana gelen posta içinde hediye olarak da Ortalamanın Sonu kitabı çıktı. Bu yazıyı yazmama sebebiyet veren bu naif hareketlerinden ötürü Paloma Yayınevi’ne de teşekkürlerimi sunarım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocuk Aktivite Merkezleri

Can Yayınları-Mini Kitap Serisi